Psikoterapiler
1-ÇÖZÜM ODAKLI TERAPİ
- • “Neyi değiştirmek istiyorsun?” sorusunun cevabı aranır.
• Diğer terapilere oranla daha kısa süre içinde etkilidir…
• Yetersizliklerinden daha çok güçlü yanlarına vurgu yapılır…
• Problemi ya da problemin geçmişi ile ilgili değil yalnızca çözümü ile ilgilenilir…
• Bireyin geçmişinde başardığı işlere odaklanır…
• Danışan, kendi cevaplarını bulmaya teşvik edilir…
• Ve terapist sorar?
“Kendini daha iyi hissettiğin ve işlerinin iyi gittiği zamanlardan söz et bana.”
- • Çözüm odaklı kısa süreli terapi sonuçları:
o Hızlı değişim
o Danışanın yüksek memnuniyeti
o Kısa sürede yüksek etki
Çözüm odaklı kısa süreli terapi 1980’li yıllarda Steve De Shozer ve Arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. İlk olarak 1950’li yılların ortalarından itibaren MiltonErickson danışanları ile yeni bir yaklaşım kullanarak çalışmaları başlatmış ve kullanmıştır.
Çözüm odaklı yaklaşımın alana sağladığı en önemli katkılardan birisi, geleneksel yaklaşımlarla kıyaslandığında daha kısa bir süre içinde (5-6 oturum) psikolojik danışmaya katılan danışanların büyük bir çoğunluğunun problemlerinin çözülmesi olarak belirtilebilir.
Çözüm odaklı yaklaşım, danışanların yetersizliklerinden daha çok güçlü yanlarına vurgu yapmaktadır. Terapi sürecinde, danışanların problemi yada problemin geçmişi ile ilgili değil yalnızca çözümü ile ilgilendiğinden, danışanlar daha çabuk amaçlarına ulaşmakta ve süreç kısalarak birkaç oturumda danışanların sorunlarına çözüm bulunabilmektedir.
Çözüm odaklı yaklaşım, problemin etiyolojisini araştırmak yerine neyin işe yaradığına dikkat çekmenin daha faydalı olduğu görüşünü savunmuştur.
Çözüm odaklı terapistler geçmişteki sorunları ve danışanın öyküsünü derinlemesine sorgulamak yerine “ Neyi değiştirmek istiyorsun ? ” sorusunun cevabını ararlar. Geleneksel yaklaşımların aksine, problemin nedenlerini bulmaya zaman harcamazlar. Ayrıca; Çözüm odaklı yaklaşımı benimseyen danışmanlar, danışanların mümkün olduğunca kısa sürede amaç belirlemesine yardımcı olarak yaptıkları etkili müdahaleler ile süreci kısaltmaktadırlar. Bu da danışma sürecinin daha ekonomik olmasını sağlamaktadır.
Tüketim toplumunun bir gereği olarak günümüzde aileler, artık psikolojik yardım sürecinde çocuklarının sorunlarına ilişkin hızlı çözümler beklemektedirler. Özellikle uzun danışmanlık süreçlerinde çocuklar dikkatlerini sürece vermekte sorun yaşayabilirler.
Benzer şekilde kısa süreli ve çözüm odaklı yaklaşımlar, ergenlerin başarılı ve güçlü yönlerine odaklanarak ve doğrudan çözümlerin konuşulması temelinde ilerleyerek psikolojik yardım sürecinin daha kolay kabul edilmesini sağlamaktadır.
Bu terapi üç temel soruya cevap arar:
1- Danışanın bu terapiden beklentilerinin neler olduğu sorgulanır.
2- Bu beklentilerinin gerçekleştiği bir durumda gündelik hayatında neler değişeceği sorgulanır
3- Bu beklentileri gerçekleştirmek uğruna şimdiye kadar attığı adımların neler
Terapistin amacı, bu soruları danışana kendi cevaplarını bulmayı teşvik edici ve harekete geçirici biçimde sunmaktır. Bu sorulara yapıcı cevaplar danışan tarafından verilebildiğinde, önemli değişiklikler yaratır.
Çözüm odaklı terapide danışman danışanla yürüttüğü seanslarda danışanın söylediklerinden hareketle bazı varsayımlar oluşturur. Bu varsayımlara, terapi boyunca odaklanarak danışanın neleri nasıl yaptığını fark eder ve kendi fark ettiği danışanın potansiyelini ona da fark ettirmeye çalışır.
2-BİLİŞSEL DAVRANIŞCI TERAPİ
Bilişsel davranışçı yaklaşım; aşağıdaki faktörlerin etkileşimi üzerinde odaklanmıştır.
- • Düşünceler
• Duygular
• Davranışların
İnsan içinde bulunduğu çevreyi, yaşadığı iç yada dış olayları ve hatta kendi zihinsel süreçlerini bilişsel yapısı ile algılar, değerlendirir ve uygun davranış yöntemlerini geliştirir. Bilişsel davranışçı terapi, uyum bozucu davranış ve duyguların psikoloji biliminin ortaya koyduğu öğrenme kuramları ve bilişsel psikoloji ilkelerinin psikoterapiye uyarlanması yoluyla değiştirilmesi etkinliğidir.
Normal ve anormal davranışlar ve psikolojik gelişim büyük ölçüde öğrenme ve bilişsel ilkelere göre şekillenmiştir. Amaç bilimsel yöntemlerle gösterilen bu düzenekleri psikoterapide kullanarak daha uyumsal biliş ve davranışların geliştirilmesi, uyum bozucu olanların ortadan kaldırılması ve zayıflatılmasıdır.
DÜŞÜNSEL DUYGULANIMCI DAVRANIŞ TERAPİSİNİN TEMEL VARSAYIMLARI ŞUNLARDIR:
1-BİLİŞLER
İnsan, duygularının en önemli belirleyicisidir. Düşündüğümüzü hissederiz. Bizi olaylar, kişiler yada durumlar “iyi” yada “kötü” hissettirmez, bunu biz kendi kendimize bilişsel olarak yaparız. Farkına varmasak da duygusal tepkilerimize yol açan senaryoları biz yazarız. Geçmişteki yada şuandaki bir olay doğrudan bizim içimizdeki bir duyguyu uyandırmaz, sadece buna aracılık eder. Bizim iç değerlendirmemiz duygusal tepkilerimizin daha doğrudan kaynağıdır.
2-İŞLEVİ BOZUK DÜŞÜNCELER
İşlevi bozuk düşünceler duygusal sıkıntının ana belirleyicisidir. Bu nedenle duygusal sorunların çözümü düşüncelerin analizi ile başlar.
3-AKIL DIŞI DÜŞÜNME
Akıl dışı düşünmeye olan güçlü eğilim, genetik, biyoloji, çevre gibi çok etkenlidir.
4-SORUNLARIN SÜRME NEDENİ
Sorunların sürme nedeni şimdiki bireyin kendi kendisine hala yapmayı sürdürdüğü propagandadır.
5-İNANÇLAR SAPTAMA
İnançlar saptama, karşı çıkma, dönüştürmeye dönük aktif ve sürekli çabayla değiştirilebilir ve buda duygusal sıkıntının azalmasına yol açar.
Bilişsel davranışçı terapi; kişilerin sıkıntı verici düşüncelerinisaptamalarını ve bu düşüncelerin ne kadar gerçekçi olduğunu incelemelerine yardımcı olur. Bundan sonra uygunsuz düşünceleri değiştirmeyi öğrenip içinde bulunulan gerçekliğe uygun düşünülmeye başlandığında kişi kendisini daha iyi hisseder. Sorun çözme ve davranış değişikliği en çok ele alınan konulardır.
Terapinin ne kadar süreceği terapistle danışan tarafından birlikte karar verilir. Genellikle 2-3 seanstan sonra ilk seanslarda ortaya konulan amaçlara ne kadar sürede ulaşılabileceği konusunda terapistin kabaca bir fikri olur. Bazı danışanlar için 6-10 görüşme gibi çok kısa bir süre yeterli olabilir. Daha uzun süreli sorunları olan kimi danışanlar daha uzun bir süre boyunca terapide kalmayı tercih edebilirler.
Bilişsel davranışçı bakış açısına göre, sosyal problemler karşısında olayları kişisel algılama, karşıdakine düşmanca niyet atfetme, diğerlerini suçlama, olayları felaketleştirme, tahrik edici ,biçimde aşırı genelleme, esnemeyen aşırı bir talep-karlık gibi bilişsel eğilimlerin öfkeyi tetiklediği ya da artırdığı düşünülür (Deffenbacher, 1999; 2006; Novaco, 2000).
Bilişsel davranışçı yaklaşım düşünceler, duygular ve davranışların etkileşimi üzerinde odaklanmıştır.
3-ŞEMA TERAPİ
Neden Şema Terapi?
- • Danışanın güncel yaşamındaki problemleri çözmeye,
• Yetenekleri geliştirmeye
• Semptomları azaltmaya odaklanır.
• Şema terapi, danışana bağlı olarak kısa, orta yada uzun dönemde uygulanabilir.
Şema terapi;
Kavramsal modeli ve tedavi modelini birleştirerek bilişsel davranışçı, bağlanma, Geştalt, nesne ilişkileri, yapılandırmacı psikonelitik okullardan gelen zengin unsurları harmanlar.
Youngve çalışma arkadaşları tarafından bilişsel davranışçı terapinin genişletilmiş, geliştirilmiş, yenilikçi ve bütünleyici bir terapidir.
Şema terapi, özellikle bu güne kadar tedavisi zor görülen yerleşikleşmiş kronik psikolojik bozuklukları olan danışanlara uygun olan psikoterapinin yeni bir sistemini sağlar.
Bireylerinpsikolojik olarak sağlıklı ve uyumlu yetişebilmeleri için çocuklukta evrensel bazı temel duygusal gereksinimlerin karşılanması gerekmektedir.
Bu gereksinimler:
- • Diğerlerine güvenli bağlanma,
• Otonomi
• Yetkinlik
• Kimlik algısı
• Duyguların ve ihtiyaçların ifade edilmesi
• Kendiliğinden olma
• Oyun
Uyumsuz şemalar aktive olduklarında genellikle çocuklukta ebeveynlerle yaşanan sahnenin bir benzeri tekrarlanmaktadır. Sözü edilen şema odaklı kuramsal çerçevelerden hareketle, Batıda ve ülkemizde yürütülen çalışmalar, kişiler arası şemalar ve psikolojik belirtiler arasındaki ilişkilerin varlığını desteklemektedir (Hill ve Safran 1994, Soygüt ve Savaşır 2001, Soygüt ve Türkçapar 2001). Benzer biçimde, ebeveynlik biçimleri ve psikolojik belirtiler arasındaki ilişkilere de işaret eden araştırmalar bulunmaktadır (örn. Sheffield ve ark. 2006, Çakır 2007).
Ayrıca,algılanan ebeveynlik biçimiyle depresif belirtilerin oluşması arasındaki ilişkide, şemaların aracı rolü olabileceği görülmektedir (Harris ve Curtin 2002). Bu doğrultuda, ebeveynlik biçimi ile kaygı ve depresyon belirtileri arasındaki ilişkide, bilişsel özelliklerin aracı rolüne ilişkin gözlemler bulunmaktadır (Mc. Ginn ve ark. 2005). Ayrıca, algılanan ebeveynlik biçimleri ile psikolojik belirtiler arasındaki ilişki örüntüsünde, kişiler arası şemaların aracı bir rol oynadığı gözlenmektedir.
Young, kişilik bozukluklarının tedavisinde kullanılmak üzere, şema odaklı kognitif terapi adını verdiği, kognitif-davranışçı bir model geliştirmiştir. Şemalar bireyin kişisel ve çevresel bilgiyi nasıl düzenleyeceğini belirleyen onun dış dünya ve kendisiyle ilgili temel varsayımlarını içeren, geçmiş yaşantı ve deneyimler sonucunda oluşmuş bilişsel (kognitif) yapılardır. Yaşamın erken dönemlerindeki kişisel deneyimler ve çevredeki önemli insanlarla yapılan özdeşimlerle oluşan şemalar, yaşamın daha ileri yıllarındaki benzer deneyimler ve öğrenmelerle pekişir. Kalıcı bilişsel yapılar olan bu şemalar bazen sorunla başa çıkma düzeneği olarak olumlu olabilecekleri gibi bazen de işlevsellikten uzak ve dolayısıyla olumsuz olabilirler. Kişilik denilen duygusal ve davranışsal örüntüler yaşamla ve kendilikle ilgili bu tür şemalardan oluşur.
Şemalar:
- • "yetersizim"
- • "sevilmiyorum"
Gibi koşulsuz mutlak önermeler biçimindedir. Kişilik bozuklukları, bu uyumu bozucu şemaların sonucudur.
Borderline kişilik bozukluğundaki, erken uyumu bozucu şemalar şunlardır:
- • Terk edilme / kayıp: Hastanın bunu muhtemel ifadesi;"Sonsuza dek yalnız kalacağım. Bana yardım edecek kimse olmayacak"
• Sevilmeme: "Eğer beni gerçekten tanırsa sevmezveya yakın olmak istemez"
• Bağımlılık: "Kendi başıma başedemem. Dayanacakbirine ihtiyacım var"
• Boyun eğme / bireyselleşme yokluğu: "Diğerlerininisteklerine, boyun eğmeliyim. Yoksa beni terkederveya saldırırlar"
• Güvensizlik: "İnsanlar beni incitir, saldırır, faydalanır.Kendimi korumak zorundayım"
• Yetersiz öz disiplin: "Kendimi kontrol etmem veyadisipline olmam mümkün değil"
• Duygusal kontrolü yitirme korkusu: "Duygularımı kontrol etmeliyim yoksa kötü şeyler olur"
• Suç / cezalandırma: "Ben kötü bir insanım. Cezalandırılmayı hak ediyorum"
• Duygusal yoksunluk: "İhtiyaçlarımı karşılayacak,bana güç verecek, ilgilenecek hiç kimse yok"
Beck'in teorisine göre, bireyin kendisi, diğer insanlarve yaşamla ilgili temel sayıltıları, algılamayı ve olayların yorumunu etkileyerek, hem davranış hem de duygusal yanıtlar üzerinde önemli bir rol oynar.
Borderline bireylerle kognitif terapi esnasında ortaya çıkan üç temel sayıltı bu bozuklukta merkezi önem taşır. Bunlar;
- • “Dünya tehlikeler ve kötü niyetlerledoludur”
• “Ben güçsüz ve zarar görmeye müsait biriyim”
• “Ben doğuştan kabul edilemez biriyim”
(PSİKİYATRİ DÜNYASI 2000;4:44-49)
Açıktır ki: bir insanın, dünyanın tehlike dolu olduğuna inanması ve kendisini göreceli olarak güçsüz görmesi, herhangi bir özgül korkuya göre çok daha önemlidir ve yaşamının tümünü etkileyen önemli sonuçlar doğurur. Bu, uyanıklığı ve dikkati elden bırakmanın, risk almanın, zayıflığın ortaya çıkmasının, kontrolsüz olmanın, kolaylıkla kaçamayacağı bir ortamda bulunmanın vs. her zaman tehlikeli olduğu sonucuna götürür. Böylece, süregen gerilim ve kaygıya, tehlike işaretleri için uyanıklığa, kişiler arası ilişkilerde tedbirliliğe, kontrolü zor olan duygulardan rahatsız olmaya yol açar. Bu tür kaçınma davranışları, zayıflık ve zarar görebilirlik düşüncesini besler ve uyanık-savunmacı olma tutumunun sürdürülmesine neden olur.
Borderline bireyler bu tehlike ortamında, birilerine dayanarak güç almayı da tehlikeli görürler. Çünkü bu, reddedilme, terk edilme ve eğer doğuştan gelen kabul edilemez yanı keşfedilirse saldırıyı getirebilir. Borderline bireyler bir ikilemle karşı karşıyadır.
Düşmanlıkla dolu bir dünyada, göreceli olarak herhangi bir emniyet kaynağı olmaksızın yardımsız olduklarını düşünmektedirler; bu nedenle herhangi birine tam güvenemeden yalnızlık ile bağımlılık arasında gider gelirler. Beck, borderline bireylerin, “kognitif çarpıtmalar” adını verdiği düşünce bozuklukları gösterdiklerini söyler. Bu kognitif çarpıtmalar nedeniyle, kişinin gerçek dışı beklentileri olabilir. Kognitif çarpıtmalar çok çeşitli olabilir, ancak bunlardan en önemlisi Beck'in "Hep ya da hiç” tarzında düşünce adını verdiği düşünce çarpıtmasıdır. Buna aynı zamanda ikicil (dichotomous) düşünce, kutupsal düşünce adı da verilir. Bu, yaşantıları birbirini dışlayan kategoriler şeklinde yorumlama eğilimidir (iyi veya kötü, başarı veya yenilgi, güvenilirlik veya hilecilik). "Eğer tamamıyla başarılı değilsem, başarısızım demektir". Yaşantı devamlılığı olan bir çizgi şeklinde görülmez. Bu siyah veya beyaz tarzında düşünme, çizginin ortalarına düşen şeylerin de uçlarda yorumlanmasına neden olur. Durumları bu şekilde aşırı abartılı yorumlama, aşırı duygusal tepkilere zemin oluşturur. Ek olarak, bu ikili bakış, uçlardan birinden diğerine kayarak değişkenlik gösterebilir. Bu kaymalar, ani duygusal değişikliklere, dramatik davranışlara yol açar. Doğuştan kabul edilemez oldukları düşüncesi bireyi, kabul görmek için bugerçeği başkalarından saklamaları yoluna götürür. Keşfedilme korkusu nedeniyle yakınlık ve açıklıktanuzak durabilir. Bu, yakınlık ve güvenlik ihtiyacınıngiderilmesini engeller. Bu durumda da ikicil düşünce devreye girerek 'istediğimi asla elde edemem, her şey faydasız' sonucuna yol açar. Engellenme veya engellenme beklentisi yakınlaşma ve bağımlılık isteğiyle ilgili yoğun öfkeye yol açar. Bağımlılık ve yakınlık isteğinin doyumu da tehlikeli görülür, çünkü düşman bir dünyada bağımlı olmak, çaresizlik ve zarar görebilirlik anlamına gelir. (PSİKİYATRİ DÜNYASI 2000;4:44-49)
4-OYUN TERAPİSİ:
Oyun terapisi; oyun yolu ile küçük çocukların bazı duygu ve davranışlarını ortaya çıkarmada düzeltme konusunda kullanılan bir terapi tekniğidir.
Bilindiği üzere küçük çocuklar yetişkinler kadar duygu ve düşüncelerini, iç çatışmalarını, sorunlarını tam olarak dile getiremezler. Oyun, çocuğun kendini ifade edebilmesi için kullandığı doğal bir araçtır.
Daha önceden hazırlanan oyun ortamında çocuğun oyun oynarken konuştukları, davranışları ve tepkileri uzmana önemli veriler sağlar. Oyun terapisi özellikle oyun çağı çocukları için bilgi almada ideal tekniklerden biridir. 3-11 yaşlarındaki çocuklara uygulanabilen oyun terapisi özellikle oyun çağı (3 – 6/7 yaş) çocukları için ideal bir tekniktir.
- 1 seans 50-55 dakika sürmelidir.
- Çocuğun ihtiyacına göre, haftada bir veya iki defa yapılır.
Çocuklar, kendilerine güvenli bir ortam sunan eğitimli bir oyun terapisti ile istedikleri şekilde oynayabilmeleri için cesaretlendirilirler. Bu süreçte, çocuklara duygusal sorunlarını ifade edebilmeleri için değişik çeşitte birçok oyuncak sunulur. Çocukların kendilerini sanat, drama, ve fantezi içeren oyunlar yolu ile ifade edebilmeleri için fırsat yaratılır.
ÇOCUK MERKEZLİ OYUN TERAPİSİNİN YARDIMCI OLDUĞU KONULAR:
- Saldırgan davranış ( kendine yada diğerlerine zarar verme)
- Uyku, yemek ve tuvalet sorunları
- Ayrılma korkusu
- Özgüven sorunları
- Aşırı çekingenlik
- Okul sorunları
- Kardeş kıskançlığı
- Sosyal beceri sorunları
- Davranışsal gerileme
- Zihnin cinsel davranışlarla aşırı meşgul olması
- Fizyolojik olmayan kekemelikte düzelme
- Boşanmış ailelerdeki çocukların duygusal uyumunda gelişme
- Parmak emme
- Konuşma problemlerinde düzelme
- Hastaneye kaldırılan çocuklardaki stresin ve endişenin azaltılması
- Seçici dilsizlikte düzelme
Oyun terapisi; Özellikle nörotik çocuklarda vazgeçilme z bir boşalım ortamıdır. Terapistin rehberliğinde çeşitli yaratıcı anlatım yolları,kaygı, suçluluk ve düşmanlık duygularının azaltılması, boşaltılması,ve yapıcı kanallara yöneltilmesinde, birkaç çocukla birlikte dekullanılabilecek faydalı yöntemlerden biridir.
Ağır kişilik bozukluklarında, öfke kontrolü sağlama;
Hastanınihtiyaçlarına, çevre düzenlemeye, psikososyal boyutlara,anksiyete ve strese odaklı çalışmalara, hasta merkezli bakımplanı oluşturmaya, şema terapi, bilişsel-davranışcı terapi, ego gücüne odaklı, hümanistik, kendilik psikolojisi ve psikodinamik yaklaşımlara dayalı uygulamalarla ve sürekli destek sağlayacak özel dış destek vericilerle (Bakıcı, Hemşire v.s.) sağlanabilir.